Rektörlük ataması tartışmalarının gölgesinde BOLU için yeni perspektifler…

Rektörlük ataması tartışmalarının gölgesinde BOLU için yeni perspektifler…
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Rektör ALİŞARLI’nın  8 yıllık görev süresini tamamlamasına birkaç gün kaldı.

Şehir, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesine yeni dönemde kimin Rektör olarak atanacağını merakla bekliyor.

90 civarında aday olduğu dillendiriliyor.

Rektörün kimin olması ya da kimin olmaması yönünde yapılan yorumlar; bilimsel gerçeklikten çok uzak, siyasetin de olması gereken erdemli yol göstericiliğinden nasipsiz bir düzeyde, kişisel ya da ekipsel sığlıkta ortalıkta dolaşıyor…

Derslerin başlamasına birkaç gün kala yaklaşık 3500 öğrencisi olan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin depreme dayanıksızlık nedeniyle kullanım dışında kalmasından dolayı tam bir kaos yaşanıyor.

Buna karşılık, birkaç gün sonra görevinden ayrılacak olan Sn. Rektör trajikomik bir şekilde yeni dönemde Üniversitenin yurtdışı ilişkilerini geliştirmek amacıyla yurtdışı seyahatlerde gün dolduruyor..

Bir önceki yazımda “ Benim şehrimin rektörü” mottosuyla, atanacak rektöre ilişkin herkesçe mutabık kalınabilecek kriterleri ortaya koymaya çalışmıştım. Yazı yayınlandıktan sonra çok sayıda olumlu tepkiler aldım.

Aslında şehrin aklı başında insanları kısır siyasi ya da kişisel çatışmalardan uzak bir anlayışla günlük tartışmaların dışında sağduyulu ve gerçekçi hedeflere odaklanılmasından yanalar.

Gerçekten de şehrin ana sorunlarını doğru zamanda ve doğru yöntemlerle tartışamıyoruz. Her bir özellikli konuda taraflar sadece kendi bakış açılarıyla olaya bakmaktan vazgeçemiyorlar ve bir çok ana konu bu yanlış tutumun toksit düzleminde doğru hedeflere ve eylem birliğine ulaşamadan buharlaşıveriyor.

Sahi biz, neden 78 masum insanın can verdikten sonra başta yapmamız gereken işleri sıralayıp eksiklikler üzerinden birbirimize ateş ediyoruz.,

Hakikaten acı dağları üzerinden birbirimize ateş edebilmeyi nasıl başarıyoruz? Neden bu ülkede etik yaklaşımlarla istifa diye bir müessese yok. Bakanlığının ya da Başkanlığının sahasında veya bölgesinde yaşanan bir dizi ihmal zincirine karşılık bir bakanın ya da başkanın etik olarak kenara çekilivermesi bu kadar mı zor?

Sahi biz, neden o feci yangından sonra şehrin neredeyse en önemli ticari unsuru olan turizm işletmelerini kontrolsüz bir güç sergileyerek kapatma yoluna gidiyor ve telafisi imkânsız zararlara yol açıyoruz.

Hakikaten bunun en önemli gelir kaynaklarından biri olan turizmi radikal bir şekilde baltalayabileceğini ve yangın algısıyla anılan bir şehrin bu imajını silmekte ne kadar zorlanabileceğini düşünemiyor muyuz?

Sahi biz, neden yerelde ya da merkezi siyasette siyasi erki ele geçiren bir kişi ya da zümrenin şehir hakkında keyfi uygulamalar yapabilmesini seyretmekle yetiniyoruz.

Bir şehirde alkollü mekân sayısı sadece yerel yönetimdeki bir değişiklikle anormal bir şekilde artabilir mi? Topluma zarar veren bu yönelime ses çıkarmada neden kamplaşma yaşıyoruz?

Sahi biz, neden iki dağ silsilesinin ortasında boylu boyunca uzanan bir doğa harikası olan şehrimizin imar planları yapılırken seyretmekle yetiniyor ve hat boyunca uzanan şehre hâkim yükseltiler yerine canım verimli toprakların her geçen gün elden çıkmasına ve betonlaşmasına göz yumuyoruz.

Sahi biz, neden 1. Derece deprem bölgesi olan ve diri faylar üzerinde yapılanmış bu şehirde depreme dayanıksız bina stokunun ortadan kaldırılması için kılını kıpırdatmayan Belediye yönetiminin algı oyunlarını izlemekle yetinmek yerine yakasına yapışmıyoruz.

Sahi biz, Bolu şehir stadyumunun müsabakalara elverişsizlik raporunu günlerce tartışırken, afiliasyon gibi yanlış kararlarla kapasitesinin kat be kat üstünde  hasta bakılmak zorunda kalan üniversite hastanemizde yaşanan sorunlara ve hastane binasının en ufak bir depremde yerle bir olabileceği gerçeğine karşı kayıtsız kalıyor ve bu sorunu rektör ile sağlık Bakanlığı arasında yersiz bir yetki tartışmasına kurban edebiliyoruz.

Bu soruları çoğaltmak mümkün. Örnekler bize kentimizin üstün yönlerinin korunması ve refah seviyesinin hak ettiği yere gelebilmesi için doğru hedeflere yönelebilmemizi sağlayacak toplumsal yeteneklere bir an önce edinmemiz gerekliliğine işaret ediyor.

Bunun için işin magazin yönünü bir yana bırakmayı başarabilmeliyiz.

Üniversite konusuna tekrar dönecek olursak;

Bu konunun da rektör tartışmalarındaki yüzeysellik üzerinden, olması gerektiği şekilde ele alınamadığını düşünüyorum.

Bana göre BAİBÜ de kuruluşunda etkin rol oynayan Vakıf ile yönetimde bulunan ve devlet erki tarafından atanan idari mekanizma arasında bir grizu hattı oluşuyor.

Öte yandan 2000 li yıllardan sonra benimsenen her ile bir üniversite kurulması amacıyla niceliksel olarak yakalanan başarı niteliksel bir kaliteyi beraberinde getiremedi ve her üniversite gibi bizim üniversitemizde bundan nasibini alıyor.

Türkiye’nin son yirmi yıllık üniversiteleşme serüvenini genelde ve Bolu ölçeğinde değerlendiren ve Bolu’da yeni bir üniversite modelini tanımlayan yazımızla ilk fırsatta yeniden buluşalım….

Bu arada yeni atanacak Rektörümüze de Bolu için hayırlı hizmetlerde bulunma duasında bulunalım.

Allah’a emanet olunuz…

Yorum yazın
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Reşat Özcan yazıları